Güncel
Kıbrıs’ta tarihi bir dönemeç - Asım Akansoy
Follow @dusuncemektebi2
Yarım yüzyıldır devam eden Kıbrıs sorunu müzakereleri, tarihi bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
KKTC CumhurbaÅŸkanı Sn. Akıncı ile Kıbrıslı Rum Lider Sn. Anastasiadis’in, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Kıbrıs Özel Danışmanı Sn. Espen Bart Eide koordinasyonunda sürdürdüğü müzakereler ÅŸu ana kadar altı temel baÅŸlık üzerinden hareketle ele alındı: Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, Toprak, Mülkiyet, Avrupa BirliÄŸi ve Garantiler. Elbette “garantiler” konusunun, adada 1960 güvenlik rejiminin garantörü olan Türkiye, Yunanistan ve Ä°ngiltere’nin doÄŸrudan imzası ile kararlaÅŸtırılabilecek bir konu olduÄŸu açıktır. Bugüne dek sözlü çatışmadan uzak, yapıcı bir müzakere anlayışı ile hareket eden liderlerin kendi pozisyonlarını maksimize etmekten öte, her iki toplumun referandumda kabul edebileceÄŸi bir anlayış üzerinden hareket etmelerinin yeni bir dinamik yarattığının ve burada KKTC CumhurbaÅŸkanı Sn.Akıncı’nın rolünün önemli olduÄŸunun altını çizmemiz gerekir.
1977-79 Denktaş- Makarios ve Denktaş- Kipriyanu Doruk anlaşmaları yanında, 2003-4 Annan Planı, Talat-Hristofiyas yakınlaşmaları ve en sonunda 11 Şubat 2014 Eroğlu-Anastasiades ortak açıklaması bugün inşa edilen yeniden devlet düzeninin temelini oluşturmuştur. Sn.Akıncı müzakerelere sıfırdan başlamak yerine, yapılan görüşmeler üzerine ilgili BM kararları ile şekillenmiş kapasiteyi dikkate almıştır. Bu yaklaşım zaman kazanmak açısından ve toplumların yıllardır oluşmuş beklentilerini düzenlemek açısından önemli olmuştur. 11 Şubat 2014 tarihinde 2. Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Kıbrıslı Rum Lider Anastasiades arasında imzalanan ortak açıklama oldukça önemlidir. Metin özetle şunları içermektedir:
“Mevcut durum kabul edilemez ve bu durumun sürdürülmesinin Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türkler için olumsuz sonuçları olacaktır. Liderler demokratik ilkelere, insan haklarına ve temel özgürlüklere ve aynı zamanda birbirinin farklı kimliklerine ve bütünlüğe saygı gösteren ve AB içindeki birleşik bir Kıbrıs’ta ortak geleceklerini güvenceye alan bir çözümün, öncelikle ve özellikle Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara yarar sağlayacağını ve bütün bölgeye olumlu etkisinin olacağını teyit etmişlerdir.”
BÄ°RLEŞİK KIBRIS’IN ESASLARI
Çözüm, ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ve Doruk Antlaşmalarında belirlendiği üzere, iki toplumlu ve iki kesimli, siyasi eşitliğe dayalı bir federasyon zemininde olacaktır.
Birleşik Kıbrıs, Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin bir üyesi olarak tek uluslararası hukuk kişiliğine ve BM Şartı çerçevesinde tüm Birleşmiş Milletler üyelerince yararlanılan egemenlik şeklinde tanımlanmış tek egemenliğe sahip olacak ve (bu egemenlik) Kıbrıslı Rumlar ve Kıbrıslı Türklerden eşit olarak neşet edecektir. Federal yasalar tarafından düzenlenen tek bir birleşik Kıbrıs vatandaşlığı olacaktır. Tüm birleşik Kıbrıs vatandaşları aynı zamanda ya Kıbrıs Rum kurucu devletinin ya da Kıbrıs Türk kurucu devletinin vatandaşları olacaktır. Bu statü dahili olacak ve birleşik Kıbrıs vatandaşlığını tamamlayacak ve hiçbir şekilde ikame etmeyecektir.
Federal hükümetin yetkileri ve yetkileriyle doğrudan ilgili olan benzeri hususlar Anayasa tarafından tayin edilecektir. Federal Anayasa aynı zamanda kurucu devletler tarafından icra edilecek artık yetkileri öngörecektir. Kurucu devletler tüm yetkilerini tam ve geri döndürülemez bir biçimde federal hükümetin tecavüzüne maruz kalmadan kullanacaktır. Federal yasalar kurucu devletlerin yetki alanındaki konularda kurucu devlet yasalarına tecavüz etmeyecek ve kurucu devlet yasaları da federal hükümetin yetki alanındaki konularda federal yasalara tecavüz etmeyecektir. Bu bağlamda her türlü ihtilaf nihai olarak Federal Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanacaktır. Hiçbir taraf diğeri üzerinde otorite ve hukuki selahiyet iddiasında bulunamayacaktır. Federal Anayasa, Birleşik Kıbrıs Federasyonunun eşit statüde iki kurucu devletten oluşacağını saptayacaktır. Ãœlkenin en üst yasası olacak ve federasyonun tüm kurumları ve kurucu devletler üzerinde bağlayıcı olacaktır.
Federasyonun iki kesimli, iki toplumlu niteliği ve Avrupa Birliği’nin üzerine kurulduğu ilkeler Ada’nın genelinde muhafaza altına alınacak ve (bunlara) saygı gösterilecektir. Bir bütün olarak ya da kısmen bir başka ülkeyle birleşme veya her türlü taksim ve ayrılma veya düzende herhangi bir tek yanlı değişiklik (yapılması) yasaklanacaktır. Birkaç noktada ayrıntıya girecek olursak: Dönüşümlü baÅŸkanlık sistemi yanında federal yönetimde her iki devletin etkin rol üstleneceÄŸi ve karar verici olacağı modellerin ortaya çıkmış olması, yargıda tam eÅŸitliÄŸin saÄŸlanmış olması, ekonomide mutlak mutabakatın oluÅŸması ve güneye göre daha zor durumda olan kuzey ekonomisine her iki taraf arasındaki fark kapanıncaya kadar ayrıcalık tanınması oldukça önemlidir. Ä°ki ayrı kurucu devletin ticaret, turizm, finans, kültür gibi alanlarda ayrı ikili anlaÅŸma imzalama yetkisinin olması da ayrıca mühimdir.
Tarihsel olarak bakıldığında, Kıbrıslı Türk tarafı siyasi eÅŸitlik, iki bölgelilik ve garantörlük konusunda ısrarlı olurken Kıbrıslı Rum tarafı ağırlıklı olarak toprak konusuna odaklanmıştır. Bu noktada elbette 1986 Cuellar Belgesinin Sn. DenktaÅŸ tarafından kabul edilip KKTC Meclisi’nden oybirliÄŸi ile geçmiÅŸ olduÄŸunu ve bu belgede ifade edilen “%29+”nın kabul edildiÄŸini belirtmekte yarar var. Kıbrıs Türk halkının % 65 ile evet dediÄŸi Annan Planı’nda da Kıbrıs Türk Devletinde kalacak olan oran %28.5 idi.
Bir diğer önemli nokta ise adanın federal bir modelle birleşmesinin yanında AB üyesi olacak olması. Avrupa Birliği üyeliğinin gerektirdiği normların yapısal işleyişe entegre edilmesi gerekiyor. Bu noktada gerek yönetim konusunda gerekse özgülükler konusunda AB mevzuatı ciddiyetle üzerinde durulan konuların başında olageldi.
Bugüne kadar varılan uzlaşılarda henüz kesin bir netliÄŸin oluÅŸamamasının nedeni ise yukarıda alıntı yaptığım ortak açıklamada da ifade edildiÄŸi üzere, “Çözüme bağlanmamış tüm ana konular masada olacak ve birbirleriyle bağlantılı olarak görüşÃ¼lecektir.” hususudur. Bu ortak anlayış, taraflar arasında bugüne dek varılan tüm mutabakatları kapatmamış, bunların yakınlaÅŸma olarak nitelenmesine neden olmuÅŸ garantörlük dahil tüm konularla baÄŸlantılı bir noktaya itilmesini saÄŸlamıştır. Bugün KKTC’de bu durumu hiçbir konuda henüz anlaşılmamıştır diye sunan çevreler var. Oysaki bunun nedeni, bahsettiÄŸim ilkedir. Elbette mülkiyet baÅŸlığını konuÅŸurken toprak baÅŸlığı, toprak baÅŸlığını konuÅŸurken haritayı konuÅŸma talebi pazarlık yaklaşımı olmasa dahi akıllıca olan yöntemdir. Tüm bunların iki kesimliliÄŸi gözetmesi, gözetirken de oluÅŸacak Kıbrıs Türk Devletinin yetkilerini sınırlandırmaması ve elbette oluÅŸacak genel tabloya baÄŸlı olarak güvenlik konusunun nasıl ele alınacağı önemlidir.
GÃœVENLÄ°K YAKLAÅžIMI
Taraflar arasında oluÅŸan farklı güvenlik yaklaşımı anlaşılır bir durumdur. Özellikle T.C. DışiÅŸleri Bakanı Sn. ÇavuÅŸoÄŸlu’nun her iki tarafın güvenlik hassasiyetlerini dikkate alacak bir güvenlik konseptine olan ihtiyaca vurgu yapması deÄŸerli bir saptamadır.
Kıbrıs Rum tarafı, garantörlük sistemine tamamen karşı bir tavır sergilemektedir. AB üyesi olacak yeni devlette güvenliÄŸin “garantörlük” gibi bir modelle saÄŸlanamayacağını düşünmektedir. Bu noktada, yeni devlette, siyasi eÅŸitliÄŸin saÄŸlayacağı hukuki ve ekonomik yapının gücü ve iÅŸlevselliÄŸi oranında güvencenin doÄŸal olarak saÄŸlanacağı da tartışılan konular arasında. Elbette böyle bir durumda garantörlüğün fonksiyonu ve alanı yeniden belirlenebilir. Asker gücü olmayan federal devlette, silah taşıyanların eÅŸit olması kaydıyla, yüzde 60’a 40 oranında bir federal polisin yapısından bahsediliyor. Kıbrıs Türk tarafı ise tartışılan garantörlük argümanlarına karşı Türkiye’nin garantörlüğü konusunda yüksek hassasiyet gösteriyor. Bunun nasıl formüle edileceÄŸi konusunda bir süredir devam eden gayrı resmi/resmi temasların nasıl bir model ortaya çıkaracağı 12 Ocak tarihinde belli olacak.
Kıbrıs müzakere tarihinde ilk kez, Birleşmiş Milletler her iki liderin de onayı ile bir konferans çağrısı yapmıştır. 9 Ocak tarihinde başlayacak olan konferans, uluslararası camianın büyük ilgi gösterdiği bir konferans olup çok önemli ve tarihi bir nitelik taşımaktadır.
Türkiye, Yunanistan ve Ä°ngiltere’nin ana aktör olacağı konferansa BirleÅŸmiÅŸ Milletler Güvenlik Konseyi Daimi üyeleri, BirleÅŸmiÅŸ Milletler Genel Sekreteri, Avrupa BirliÄŸi ve elbette Kıbrıs Türk ve Rum tarafları da katılacak.
9 Aralık tarihi itibariyle, yönetim ve güç paylaşımı konularında var olan yakınlaÅŸmaların nihayete ermesinin hemen ardından taraflar, öngördükleri harita alternatiflerini sunacaklar ve 12 Ocak tarihinde garantör devletlerin de katılımıyla “güvenlik ve garantiler” konuları
görüşülecek. Bugüne dek sürdürülen tüm müzakere aÅŸamalarının Türkiye DışiÅŸleri’nin yüksek katkısı ile ÅŸekillendirildiÄŸi de unutulmaması gereken bir konudur.
SÃœRDÃœRÃœLEMEZ STATÃœKO
Kıbrıs için tarihi bir dönemeçten geçiyoruz. Yarım yüzyıllık müzakere sürecinde çok önemli dönemeçlerden geçildi. Ada’da var olan statükonun sürdürülemez olduÄŸu, bugün, tüm taraflar tarafından kabul etmektedir. Ä°ÅŸin en kötü yanı, bu durumdan da en çok Kıbrıslı Türkler zarar görmektedir. Kıbrıs sorununun çözümü ancak Türkiye’nin “bir adım önde” siyasetinin hayata geçmesi ile mümkündür. Elbette siyasi eÅŸitliÄŸin, iki bölgeliliÄŸin ve güvenliÄŸin gözetilmesi de Kıbrıslı Türkler için önemlidir. Ancak çok eski deÄŸil, 2004 yılında %65 ile evet oyu kullanan Kıbrıslı Türklerin iradesi asla unutulmamalıdır. Türkiye devletinin o dönem ortaya koyduÄŸu proaktif siyaset de…
Elbette, uluslararası iliÅŸkiler dinamik bir yapıdadır. Yeni denklemler ve geliÅŸmeler söz konusudur. Ancak Kıbrıslıların çözüm istediÄŸi bir noktada, Türkiye’nin bu çözümün biçimlendirilmesi için bugüne dek ortaya koyduÄŸu irade dikkate alındığında, Cenevre Kıbrıs Konferansı’nda sonuca ulaÅŸacak bir dosyanın, Türkiye için gerek DoÄŸu Akdeniz’de gerekse Avrupa ile iliÅŸkilerde çok önemli bir alan açacağı kesindir. DoÄŸu Akdeniz’deki enerji denklemi de elbette bu baÄŸlamda çok önemli bir yer tutmaktadır. “Kıbrıs, Kıbrıs’tan büyüktür.” BaÅŸta Kıbrıslı Türkler olmak üzere, tarafların bu sürdürülemez statükonun deÄŸiÅŸmesine olan ihtiyacı açıktır. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, masada yapabileceklerini yaptılar. Varılan mutabakatlar ortada. Bundan sonra son nokta daha büyük masada konacaktır. Bu denli kronikleÅŸmiÅŸ bölgesel sorunlarda B Planları, statükonun devamından baÅŸka bir ÅŸeye yarama, gerçekçi olalım.
Türkiye’nin ve KKTC’nin bu açılıma ihtiyacı var!
KARAR
Henüz yorum yapılmamış.